Merhabalar! Bayıla bayıla okuyacağınız bir kitabın yorumunu okumak amaçlı girmişsiniz buraya, yorumu bilmem ama kitabı sevmeyecek kişilerden biri olmanız ihtimalinin çok düşük olduğunu sizlere söyleyeyim, ayrıntılar için okumaya devam edin!
İlk deva bir tanıtım yazısı koyacağım çünkü güzel açıklandığını düşünüyorum;
Gizemli bir ada.
Terk edilmiş bir yetimhane.
Fazlasiyla tuhaf fotoğraflardan oluşan bir koleksiyon.
Tüm bunlar kurgu ile fotoğrafçılığı nefes kesici bir şekilde bir araya getiren ve unutulmaz bir okuma deneyimi sunan Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları romanında keşfedilmeyi bekliyor.
Yaşadığı korkunç aile trajedisi yüzünden Galler kıyılarındaki, dünyadan uzakta kalmış bir adaya yolculuk eden on altı yaşındaki Jacob, burada Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocuklar Yetimhanesi'nin yıkıntılarını keşfetmekle kalmayıp, Bayan Peregrine'in çocuklarının sadece tuhaf olmaktan çok daha fazlası olduğunun farkına varır.
New York Times bestseller listesinden 108 haftadır inmeyen, aklınızdan çıkmayacak eski fotoğraflar eşliğinde okuyacağınız Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları, gölgelerde geçen bir macera arayan her yaştan okuyucuyu içine çekecek eşsiz bir roman.
Evet, az çok bilgi edinmişsinizdir diye düşünüyorum ama yine de kitabı kendimce anlatayım;
Kitap kısaca ana karakter Jacob Portman'ın büyükbabasının anlattığı hikayeleri açıklığa kavuşturmak için gittiği yetimhane, ve yetimhanenin içindeki "tuhafları" konu alıyor.
Jacob'ın büyükbabası Abe, ona sürekli kaldığı yetimhaneden ve içinde yaşayan tuhaflardan bahseder ve Jacob ona şüpheyle yaklaşmasına rağmen inanır.Ama bir olay olduğunda-spoiler vermiyorum- Jacob'ın deli olduğu düşünülür ve psikoloğu da onun yetimhaneye gitmesini ve doğruları bulmasını(doğruları bulan Jacob!!) söyler, bu şekilde karakterimiz babası ile beraber Cairnholm kasabasına gider, babası kuşları araştırırken Jacob da yetimhane ile ilgili bilgiler edinir, ve büyükbabasının anlattığı her şeyin gerçek olduğunu öğrenir.
Peki tuhaf tuhaf diyoruz da nedir bunlar?
Her birinin ayrı özelliği, onların tabiriyle "yetenekleri" var ve bazı nedenlerden dolayı yetimhane çevresinden ayrılamıyorlar ve Bayan Peregrine'in gözetiminde mutlu mesut yaşıyorlar.Tabii onların da korması gereken şeyler var, onları da kitabı alın okuyun ben söylemeyeyim arkadaşlar, eh.
Sağda gördüğünüz görseldeki çocuk görünmez, YEEEY! Kendisi benim en sevdiğim tuhaf, ama sadece görünümü değil, kendisi de yeteneği yüzünden biraz tuhaf.
Tuhafları gelip burada tanıtmayacağım isterseniz Facebook'ta Kitaplar ve Yazarları sayfasına bakabilirsiniz.
Peki kitap hakkında ne düşünüyorum?
Uzun uzun şeyler söylememe gerek yok aslında, kısaca bayıldım ama ayrıntıya inmek istediğim şeyler de var tabii.Öncelikle şu fotoğraf olayı o kadar güzel ki, sayfaları okurken "BUNUN RESMİNİ GÖRMEK İSTİYORUM" diyerek hızlıca okuyup resimlere baktım durdum çünkü kafanızda canlandırma olayı çok güzel düşünülmüştü, kitabı sevmek için çok önemli bir neden bu.
Kitabın konusu çok tuhaf ama bunu kötü anlamda söylemiyorum tabii, çok ilginçti ve "bu adam bunu nasıl yazmış" diyeceğiniz türden bir anlatımı da vardı.
Ben kitapları erkek karakterin anlatımıyla okumayı sevmem ama bu kitapta rahatsız olmadım, hatta çok hoşuma gitti çünkü karakterlerin cinsiyeti değişseydi Jacob karakterince bir kız... pek düşünemiyorum.
Kitap iyiydi güzeldi, ama hiç hata yoktu da diyemem.Bazı karakterlerin bazı kişilik özellikleri uyuşmamıştı ama beni o kadar da rahatsız etmedi.Her cümlesini zevk alarak okudum ve Aslı Dağlı da ikinci kitabı çevirmekteymiş, en yakın zamanda çevirinin bitip kitabın çıkmasını dileyerek, yorumu bitiriyorum.
Eh bir de bilmiyorsanız tek kelime etmeyeyim ama bir D&R'a gidip kitabı ellerseniz, almak için yorumu okumanıza da gerek yok.Tabii bunu yorum sonuna yazdığım için okumuş oldunuz ama boşverin, siz kitabı alın.
Read more…
Selamlar! Bugün son zamanlarda en hoşuma giden kitaplardan biri olan İyilik ve Kötülük Okulu'nun yorumunu sizlerle paylaşıyorum! Baya coşkulu bi giriş yaptım, çünkü soldaki fotoğrafa baktıkça gülümsüyorum.
Yorumum her zamanki gibi 5BTK için, Facebook'tan Kitaplar ve Yazaları adlı sayfadan etkinliği takip edebilirsiniz.
Yine konuyu kendimce açıklamaya çalışacağım ama eğer yorumun hepsini okumayacaksanız şimdiden söyleyeyim; BU KİTAP BİR HARİKA.
Sophie, kitap kapağında ve sağda benim yapmış olduğum -süper!- alıntı görselinde gördüğünüz sarışın, prenses olmak için doğmuş ana karakterimiz.Kendisi burnu havada, zamanının çoğunu kendine bakarak güzelleşerek geçiren bir kız ve kendisinin bir "en yakın arkadaşı" var.Bu da yine kitap kapağında gördüğünüz siyah saçlı, "çirkin" Agatha oluyor.O da içine kapanık, etrafındaki herkesi kovan bir tip.Ne kadar da klişe bir arkadaşlık demeyin, karakterleri tanıdığınız zaman nedendir bilmem, bana çok ilginç gelmişti...
Karakterlerimiz masallara inanılan bir dünyada yaşıyor, ama bu inanan kişiler arasında ne yazık ki Agatha yok.Ama o da yola geliyor, merakınız olmasın.
"Okul Müdürü" adı verilen kişi belirli zaman aralıklarında her kasaba, bölgeden iki kişiyi alıp onları masal karakterleri olmak üzere İyilik ve Kötülük okuluna gönderiyor.Sophie, başta bahsettiğim gibi prenses olmak için doğmuş bu yüzden Okul Müdürü'nün gelip onu almasını beklemektedir ki İyilik Okulu'na gidebilsin.Tabii tek olur mu? Kendisi ve etraftaki herkes Sophie'nin İyilik, Agatha'nın ise Kötülük okuluna gideceğini savunmakta, ama işler fena halde değişiyor.
Birden Sophie kendini Kötülük, Agatha ise İyilik okulunda buluyor ve olayları değiştirmeye çalışırken bir yandan da arkadaşlıkları garip bir hal alıyor.
Konu bu şekilde, tabi erkekler de var;) Ama pek ayrıntılı anlatmak istemedim kitabı çünkü tadı bir başka oluyor okurken.
Kitap yaklaşık 500 sayfa, ama çok kısa bir zamanda okunabilecek bir kitap.Bunun nedeni ise karakter arası konuşmaların çok sempatik ve okurken yüzünüzü güldürecek türden olması.Kitap "çocuk" kitabı olarak değil, her yaşın okurken aynı zevkin alabileceğini düşünüyorum bu yüzden işte masallar var, karakterlerin yaşları küçük diye ön yargılı davranmanızı tavsiye etmiyorum, bence çok şey kaçırıyorsunuz:D
Karakterlerin sempatikliğinden bahsettim, herhalde biraz da abarttım ama...neyse.Beni en çok etkileyen kurgusu oldu, bir insanın aklına bu tarz güzel bir konu nasıl gelir diye sorguladım durdum ama eh, gelmiş demekki ve iyi ki de gelmiş.
Yorumu çok çok kısa tutuyorum ki aynı şeyleri okuyup durmayın, kısacası kitabı okurken eğleneceğinizin garantisini veriyorum.Umarım kitabı almak için sizi yönlendirebilmişimdir, şimdiden iyi okumalar!
Read more…
Merhabalar! Normalde video olarak karşınıza gelecek ama bazı sorunlardan dolayı gelemeyen bir yorum postuyla karşınızdayım!
Bildiğiniz gibi-bilmiyorsanız- Facebook'ta Kitaplar ve Yazarları adlı sayfamızda okuma etkinlikleri, blog turlar düzenliyoruz bu da bir okuma etkinliği.
Seçim serisini uzun zamandır okumak istiyordum, ama DEX kitaplarını almak bana pek hevesli gelmediği için acele etmiyordum ki etkinlik yapalım diyene kadar.Böylece seriyi okuma şansı buldum, ve kısaca okurken eğlendim, zevk aldım.Ayrıntılı bahsedecek olursam;
Tanıtım yazısını her zamanki gibi atmıyorum, kendimce konusundan bahsedeyim; Kitap America Singer adlı bir kızın kısaca "erkek" mücadelesini anlatıyor.Yaşadıkları yerde insanlar 1-8 (yanlış hatırlamıyorsam) arasında sıralandırılıyorlar ve America bir beş.Herkesten sakladığı Aspen adlı bir erkek arkadaşı var, kendisi bir altı ve kendini kötü hissediyor,çünkü kızın değil erkeğin jestler yapması lazım ama bunu yapan America olunca, çocuğumuz yediremiyor.(ki sağdaki alıntı görselimden de göreceksiniz, google'a Aspen'ı arattığınızda Daniel Sharman'ın bu resmi çıkıp duruyor, ne harika!)
Bu sırada da kral ve kraliçenin oğlu, kızların hayallerini süsleyen çıtır Maxon eşini, prensesi aramaktadır.
Tabii bu işler prens halk arasında dolaşıyor, birini buluyor şeklinde olmuyor.Serinin adı olan seçimler yapılıyor; Yaşı tutan 25 kız seçilip saraya getiriliyor, ve bir kişi kalana kadar mücadele ediyorlar.
Ve America-TABİİ Kİ!- seçimlere seçiliyor, böylece pufffff harika hayat para mücevher ve her şey bununla birlikte geliyor.Ve Maxon-TABİİ Kİ!- America'dan baya bi etkileniyor ve olaylar America'nın seçimine kalmaya başlıyor.
Şimdi, yorumuma geçelim,(azıcık bi spoiler olabilir, AMA ÇOK AZ)
Beni Seç'i bitirdim, ve kitabı gayet sevdiğimi düşündüm ama...Aradan bir süre geçince kendimi sorgulamaya başladım.Kız karakterin gerizekalı olması buna bir etken olsa da, yazarın dilini çok yetersiz buldum ve karakterleri tam olarak anlamadığımı fark ettim.Söylediği farklı,düşündüğü farklı; bu karakterin kişilik özelliği değil yazarın sorunu bence.Yani yazarı pek sevemedim, dilini sevemedim ama yine de okurken zevk aldım.
Birinci kitap fena değildi evet, hani okursunuz eğlenirsiniz ve biter bu tarzdı.Ama Elit...Hepiniz gibi kafayı yedim desem yeridir.
Ben hayatımda böyle aptal bir kız karakter görmedim.Birinci kitapta çok geçmese de ikinci kitapta Aspen de olaya giriyor ve TANRIM ÖLÜM GİBİYDİ.
Arkadaşlar tüm kitap "Aspen mı, Maxon mı?" bunun cevabını çözen gerizekalı bir kızın karar verme sürecini anlatıyor, araya da ufak olaylar sıkıştırılmış.Ben diyorum ki ilk kitabı okuyun, ikinciyi gelip bana sorun ne oluyor erkeklere diye, söylerim ve üçüncü kitaba geçersiniz.
Tabii ki dalga geçiyorum ama cidden, hayatımda en son bir kitaba bu kadar gıcık olduğumu hatırlamıyorum.Dizisi çıkacak galiba yakın bir zamanda olmasa da bu serinin, işte o zaman America'yı kim oynarse ben onu bulur, öldürürüm."Karakteri canlandırma" olayı hiç umrumda değil arkadaşlar:)
Dediğim gibi Elit tek bir şeyden ibaretti.Peki hep America'dan bahsettim, Maxon?
Ben centilmen erkekleri çok severim, her türlü severim yani,öperim.Maxon'dan nefret etmedim ama ilk defa centilmen bir karakteri pek de sevemedim.Yani çocuk Prens, ki prensler manyak centilmen olur ki Maxon da öyle, ama çocuk bir garip ya.
Şimdi aranızda The Bachelor izleyen varsa bilir, orda da erkek bütün kızları öper eller, ki bunun olmaması imkansız çünkü 25 kız var, birinden hoşlandı diye diğerlerine şans vermeyecek değil ama yine konuyu America'ya getiriyorum kız hala Aspen'le gizli görüşmekte, aynı zamanda da Maxon'ı diğer kızlarla görmek istemiyor.Allahım yarabbim.
Neyse Maxon'a geri dönelim, ilk başlarda diğer kızlara haksızlık ettiğini düşündüm çünkü sürekli America'ya ayrıcalıklar gösteriyordu ama herhalde yazarın sonradan yapacak şeyi kalmadığı için SONUNDA diğer kızlarla da yakınlaştırmaya başladı.Onu da sonradan batırdı bana göre de, spoiler vermeyeyim şimdi.
Neyse iyi güzel, üçüncü kitap bana göre biraz toparladı ama bence seri böyle bitmemeliydi.Sonu çok açık bırakılmıştı, her şey son sayfalarda birden oldu ve bitti.Gerçi bence bitmedi,yani bitmemesi lazımdı çünkü hala çözülmemiş bir olay var.
Ek kitaplar var, çıkmaya da devam edecek galiba ama hepsi farklı hikayeler anlattığından konuya devam eder mi bilmiyorum, bu yüzden okumayı düşünmüyorum.The Heir galiba, bizimkilerin kızının seçimini anlatıyormuş ama o benim dediğim olay devam eder mi yine bilmiyorum, ama onu alabilirim çünkü bir kız, 25 erkek olacak ve YEY!
Genel olarak seriyi öyle çok sevmedim ki bu kesinlikle karakterler yüzünden, ama okurken de gariptir ki baya eğlendim, zevk aldım.Galiba delirmeyi seviyorum.
Read more…
Merhabalar! Yorum yazmayı özlemişim yahu.
Bugün resimden de görebileceğiniz gibi(ilk vloguma gönderme yaptım, kendi kendime espriler yapıyorum.) Bu herkesin ayıla bayıla okuduğu Her gün kitabını yorumluyorum.
Tanıtım yazısını da her zamanki gibi koymuyorum, kendim konusundan bahsedip yorumuma geçeceğim merak ettiklerinizi Pegasus'un internet sitesinden öğrenebilirsiniz.
Herkes kitabı okuyup o kadar beğenmişti ki, ben de Grey'i okuyacaktım ama Her Gün içimde kalınca, bana o mükemmel baskısıyla "BEBEK POPOSU GİBİYİM" diye bağırdı ve elim direk ona gitti.Yine sevdim onu, okşadım ve yine Pegasus'a şükrettim.Siz ne güzel baskı yapıyorsunuz yahu!
Böylece kitabı aldım elime ama bir yandan da umarım zor okunan bir kitap değildir diyorum, korkuyorum.Allahtan değildi, elime aldığım gün bitirdim galiba ya da ertesi gün.Çabuk okunan, dolu dolu bir kitaptı.Merak etmeye başladıysanız biraz konusundan bahsedeyim;
Ana karakterimizin adı A.(Ben olsaydım galiba X koyardım, ama karakterimiz Pretty Little Liars izliyor olabilir.)A'nın bir bedeni, hayatı yok.Her gün başka birinin bedeninde başka bir hayata uyanıyor (ama bu sadece onun yaşıtı olan 16 yaşındaki insanlar için geçerli tabii, karakterimiz 90 yaşında dedelerin bedeninde uyanmıyor.)Bedenine girdiği kişilerin hayatını değiştirmemeye çalışıyor, bir bağ kurmamaya çalışıyor ama bir gün Justin adlı bir çocuğun bedeninde uyandığında her şey değişiyor.(Bol "her" geçen bir yorumla sizlerleyim!) Rhiannon Justin'in kız arkadaşı, ve A istemeden de olsa, ne kadar imkansız da olsa ona bağlanıyor.
Böylece A ertesi gün uyandığı bedenlerde onu aramaya başlıyor fakat aynı zamanda insanların hayatında bir değişiklik yaparsa insanlarda şüphe uyandıracak, bu yüzden dikkatli olmak zorunda.
İşte böyle kafasını gömüp okuyabileceğiniz, manyak güzel bir kitap Her Gün.Daha önce herkesin beğendiği kitapları sevmediğim çok oldu ama Her Gün o kitaplardan biri olmadığı için çok mutluyum valla.
A çok inançlı bir karakter ve bir bedeni, yaşamı olmasa da bu kadar tutunmuş olması o kadar güzel bir şey ki, kalbim acıdı."Her gün başka birinin bedeninde olsam ne olurdu?" diye sorduğum zaman kendimden gerçekten cevap alamıyorum.Bir diyabet hastasının, insanlar tarafından dışlanan birinin,mazoşist birinin,maddi olarak çok zorluklar çeken birinin bir gününü yaşasaydım nasıl bir empati yeteneğim olurdu? Bunları gerçekten kendinize sormanız lazım, bu kitap aynı zamanda insanları anlamayı da anlatıyor.
Rhiannon karakteri hakkında ne düşüneceğimi pek bilmiyorum aslında.Öyle bayılmadım, ama nefret de etmedim çünkü yine kitabı okuduktan sonra empati manyağı olduğumdan dolayı "ben Rhiannon olsam ne yapardım?" ayaklarına girdim böylece iyice kafayı yemiş, hayal dünyasına adım atmış oldum ama yine de Rhiannon başka bir karakterde olsaydı, bu kitabı böyle sevmezdim diye düşünüyorum.Bir kusur arayamazdım galiba kitaptan, bu yüzden goodreads kullanmasam da puanlamamda 5 puanımı aldı.
Aslında, kitabın daha duygusal yazılabileceğini düşünüyorum ama o zaman da fazla mı depresif olurdu diye düşünmeden edemiyorum.A nasıl bir karakter ya? Siz olsaydınız bedenine girdiğiniz insanların hayatını bozmamaya dikkat eder miydiniz, yoksa atıyorum çok çok zengin birinin bedenindesiniz, istediğiniz her şeyi yapar mısınız ya da Matt Bomer'ın bedenindesiniz, işi gücü bırakıp çıplak aynaya mı bakarsınız? Ben umursamazdım galiba."Neden ben?" diye triplere girebilir ya da cevabını bulmak için bencillik yaparak bedeni öldürmeye falan çalışırdım bu yüzden biraz kötü niyet aramadım değil A'da.Ama yine de güzeldi, bu düşünceler benim saçmalıklarım, kusur bulma çabalarım ya da ne denirse.Ben daha bahane bulmadan kitabı çok çok sevdiğimi, herkese önerdiğimi söyleyerek bitireyim yorumu.Şimdiden iyi okumalar!
Read more…
Merhabalar! Mara Dyer'ı okuyalı baya oldu ama yorumunu anca yapabiliyorum...Ah be Michelle, nasıl bir kitap yazmışsın be kadın...
Konudan pek fazla bahsetmek istemiyorum açıkçası.Baya gizemli bir kitap ve ilk sayfası bile tüylerinizi ürpertiyor.Kafayı yiyorsunuz kitabı okurken.Sanırım kitabı sevmemin en büyük nedenlerinden biri bu...
Kitap 400 küsür sayfa ama bir günde bile oturup bitirilebilir ama ben iki günde bitirdim.Pek bitsin istemedim, bitince deli gibi devamını istedim çünkü çok fena bitiyor kitap.
Hani bazı kitaplar vardır, okursunuz bitmez ya...Bu kitabı ben bitmesin diye okumak istemedim ve bitirdikten sonra etkisinde kaldığım nadir kitaplardan biri oldu.
Acayip hoş, böyle sürekli fosforlu kaleminizle dolaşıp okuduğum bir kitap oldu.Arkadaşımda olmasa burayı alıntılarla donatırdım ama işte artık idare edeceğiz:D
Ah, bir de erkek karakterimiz Noah var.Valla kitap karakterlerine aşık olmaktan ne kadar bıksam da bu çocuğa da bayıldım! Kendisi acayip güzel bir varlık ve son zamanlardaki favorilerimden oldu:D
Başlarda belli bir havası vardı ama sonlara doğru biraz kaybetmediğini de düşünmüyor değilim açıkçası...İkinci kitapta nasıl olacak büyük bir merak içerisindeyim ama içimde beni tatmin etmeyeceğine dair hisler var...Bu yüzden serinin yorumunu okumamaya kararlıyım! :D
Peki kim bu Mara Dyer? Biz de bilmiyoruz.Öğreneceğiz inşallah.
Read more…
İki erkeğimizden birini tanımak ister miyiniz?
İşte, Duke Rivers!
Duke Rivers nasıl biri? Bunun tam cevabını alabileceğinizi sanmıyorum.Direk söyleyebileceğim genel tanımı mükemmelliktir.
Adamımız herkes tarafından arzulanan, okulun havalı, tahmin edebileceğiniz gibi yakışıklı çocuğu.Herkes ona hasta ve kendisi de birine hasta; Addison.
Duke futbolcu, şansa bakar mısınız; Addison da pek futbol sevmiyor.
Kitaplarda kızları etkilemeye çalışan erkekler klişedir.Çocuk popüler, kız değil.Eh, durum pek de farklı sayılmaz ama Duke klişe mi derseniz evet dememe rağmen hayır diye de haykırırım.
Valla Duke istediği kadar klasik olsun okurken salya akıtmadım diyemem.Ah öyle tatlı, öyle sempatik ki okurken sırıtmaktan ağzınız ağrıyor.
Duke Rivers hakkında denecek çok şey var, tabii saatlerce okuyabilecekseniz.Onun hakkında bilgi edinebildiniz mi? İlk cümle yeterliydi sanki 3:)
Ve fazlasıyla normal çocuğumuz; Trevor!
Bu çocuk böyle gariban kaldı Duke'un yanında diyorsanız cık arkadaşlar, CIIIK.
Hala bilmiyorsanız Dönüm Noktası'nı okurken aynı anda iki farklı hayattasınız, bu yüzden Duke'u çok severken "Eh, Trevor da fena değil hani" diyorsunuz fakat sonradan bu çocuk bir hoş oluyor...Aaah ah.
Trevor oldukça normal bir çocuk, kendisi de Duke gibi futbol takımının önemli bir üyesi fakat maç sırasında bir sakatlık geçirip bu kariyerine veda etmiş...Neden mi? Kitabı alıp okumaya ne derdiniz 3:)
Valla Duke mu Trevor mı derseniz baya zor olur ama...Bence Duke.Ama bu gözümün Trevor'da olmadığı anlamına da gelmez 3:):):)
Ve ana karakterimiz Addison;
Addison'ın özelliği geleceğini görebilme, ki bu sadece ona özel ve buna "araştırma" deniyor.
Kendisi erkeklerle nasıl anlaşıyor pek bilinmez ama zor kararlar vermek zorunda olan da o.
Trevor mı, Duke mu?
Annesi mi, babası mı?
Yerleşke mi, insanların yanı mı?
Arkadaşı mı, kendisi mi?
Bunların cevabını nasıl öğrenebilir? Tabii ki de araştırma yaparak.
Son ve bonuz olarak; Laila!
Laila Addison'ın en yakın arkadaşı.Yeteneği hafızadan belli anıları silmek ve kitapta da büyük yeri var anlayabileceğiniz gibi:D
Addison'a göre mükemmel bir arkadaş, bana göre biraz salak ama yine de kendisini Addison'dan daha çok sevdim.Enerjik bir karakter ve her ortamda bir eli var.
Onun da arada kaldığı zamanlar da var tabii.
Hepsini öğrenmek ister misiniz? Kitabı okumak için bir neden daha edindiniz!:)
Read more…
Hepinize merhaba! Blogta pek bir şey paylaşmıyorum çünkü kitap okuyamıyorum, ama bu kitap almıyorum demek değil 3:)
Şu sıralar hangi kitapları aldım? merak ediyorsanız videomu izleyin, hala takipçim değilseniz de eh:)
Read more…
Sadece kapağını beğendiğim için aldığım, ama iyi ki de aldığım bir kitap yorumuyla karşınızdayım! :D
Araf kendi sözümle "hayaletli" bir kitap ve ben hayalet konulu hiç kitap okumamış biri olarak sıkılacağımdan korkmuyor değildim...Ama bu kitapta sıkılmak? NO BITCH
Read more…
Merhabalaar, Cinder yorumumu zaten yapmış, 5 puanı yapıştırmıştım.Şimdi ise Scarlet yorumumla karşınızdayım, haydi bakalım;
Scarlet'ı neden bilmem, ama bir süre okumak istemedim.Ki bunu yine kendi salaklığıma veriyorum ama eh başlıyım artık demem bir mucize.Kitabı merak ediyordum baya, ama bakıyordum, "kalın bu yaa, sonra okurum bunu" deyip başka kitap seçiyordum ama artık bekletmeden okumak istedim.
Read more…
Merhabalar hepinize, yine bir çekilişle geldim!
Blogu tanıtana kadar sponsorsuz birkaç çekiliş yapmak istiyorum, bu da onlardan biri.Bütün ücretler bana ait, içiniz rahat olsun.
Çekiliş için yapmanız gerekenler çok basit,
Bloga üye olmak.(İzleyiciler kısmından "Bu Siteye Katılın" a tıklarsanız olacaktır)
Facebook sayfasını beğenmek: tıktık
Ve bu yayına katıldığınıza dair bir yorum bırakmak.
Çekilişte sadece bir kitap vereceğim bu arada, yazmamışım görsele:D
Bu gönderiyi herhangi bir sosyal medya hesabınızdan paylaşırsanız ve onun linkini de yoruma bırakırsanız adınız iki kere sayılacak.(sayfanız da olabilir)
Çekiliş bitiş tarihi: 11 Nisan
Sorularınız varsa iletişime geçebilirsiniz, herkese bol şans!
Read more…